kekemelik

Medenî milletlerin hayat şartlarından doğmuş, fertlerin medenî hayatları ve kültür seviyeleriyle ilgili yeni bir sorun değildir. Kekemelik, insanlık tarihi kadar eskidir. Musevilerin tarihinde çok önemli bir rol oynamış bulunan Musa Peygamber'in kekeme olduğu İncil'de yazılıdır.

(Ayet IV. 10-16). KezaAristotelVirjilİmparator Klavdi gibi, insanlık tarihinde önemli roller oynamış daha birçok ünlülerin kekemelikten duydukları sıkıntıyı hafifletmek için türlü türlü insan üstü işlere ve faaliyetlere kendilerini verdikleri tarihi kaynaklarda geçmektedir.Frigya kralı Kekeme2.Mihail.Romalı meşhur hatip Çiçero da kekemeydi.

Cicero nun azmi örnek gösterilir sürekli.

Bundan iki bin yüz yıl önce Roma'da yaşayan felsefeci avukat Çiçero da çocukluğunda kekemeydi. Çiçero, kekemeliğini yenmek için ağzına çakıl taşı koyuyor ve denize karşı yüksek sesle konuşuyordu. Konuşma arzusu ile yanıp tutuşan Çiçero bu çalışmaları sayesinde kekemeliği yenerek dünyanın en ünlü hatiplerinden biri olmayı başarmıştır. 
Dünyanın en ünlü fizikçilerinden biri olan A. Einstein'in çocukken kekemelik yaşadığını ve gençliğinde üniversiteyi zar zor bitirdiğini biliyor muydunuz?
Türkiye'den Halit KIVANÇ,Müzeyyen SENAR,İkbal GÜRPINAR gibi ünlülerde çocukluklarında kekemeymiş.
Demostes'in; kekemeliğini yenmek için azimli çalışmaları ve tedbirleri de bilinmektedir. Kekemeliğin mahiyeti, sebepleri ve hattâ tedavisi üzerinde, Aristotel ile Hipokrat'ın durdukları da tarih okumuşların meçhulü değildir. Bu zatlar, kekemeliğin giderilmesi için, bazı tedbirler tavsiye etmişler ve bizzat kendi kekemeliklerini yenmek için, devamlı iradi gayretler sarf etmişlerdir. Fakat, kekemeliğin tedavisi için, çok eski zamanlardan itibaren harcanan çabalar ; ancak 19. yüzyıldan sonra, ilmî bir istikâmet alabilmiştir. Daha önceki çalışmaların hemen hepsi, ampirik olmaktan kurtulamamıştır. Türlü mesleklere mensup olan birçok kimseler, kekemeliğin tedavi çarelerini aramışlar; bu konuda yazılar, kitaplar, broşürler yazmışlardır. Bu suretle, kekemeliğe ait yabancı literatür oldukça zenginleşmiştir.

Bu eserler arasında iyileri, ciddileri, iyi maksat ve niyetle hazırlananları olduğu gibi; hiçbir ilmî değeri bulunmayanları da vardır. Bu konu hakkında esaslı bilgi sahibi olmayan kimselerin bu eserler yığını içinden elleri dolu olarak çıkması mümkün değildir. Çünkü, çok kere; yazarların kekemelik hakkındaki düşünceleri, birbirleriyle çatışmaktadır. Birisinin iddia ve müdafaa ettiğini, diğer bir yazar reddetmeye ve çürütmeye çalışmaktadır. Düşüncelerin birbirine uymamasının ve bir yazarın savunduğunu,başka birisinin çürütmeye çalışmasının sebepleri arasında bilgisizlik kadar; sağlanmak istenen menfaati de hesaba katmak lâzımdır. Çünkü, bu eski yazarların  çoğunun, kekemeliği  tedavi maksadıyla açılmış müesseseleri (klinikleri) ve tedavi yurtları vardı. Onlar, buralarda; kendi metotlarını uygulamaktaydılar.Tabiatıyla, tedaviyi; ticaret haline getirmiş olan bu adamlar, daha fazla müşteri toplamak için hastalarının tedavilerinden ziyade, bir birlerinin kazançlarıyla uğraşmakta idiler. Bu mücadele esnasında, yalnız kendilerinin en doğru tedavi metodunu bulduklarını: kekemeliği tedavi ile meşgul olan diğer meslektaşlarının (hekimlerin), halkı aldattıklarını, ötekilerin birer şarlatan olduklarını iddia etmişlerdir.
Bütün bu çalışmaların amacı meydandadır: Mümkün olduğu kadar çok para kazanmak!.. Bunun içindir ki, herkes, her hekim; yalnız kendi tuttuğu yolun doğruluğunu savunmuş; ötekilerin, yanlış yolda olduklarını ilân etmekten çekinmemiştir. Diğer taraftan, bu konu hakkında yazılan ve neşrolunan kitaplarla broşürlerin hemen hepsi; propaganda ve reklâm gayesiyle yazıldıkları ve, her yazar; meselenin mahiyetini ve kendi metodunun esaslarını meslektaşlarından gizli tutmak ihtiyacını duyduğu için, bu kitaplardan; ya-zarların, hastalarını tedavide kullandıkları metotlar hakkında doğru ve net bir fikir edinmek mümkün olamamaktadır.
Fakat, kekemeliğe ait bol literatür arasında, iyileri ve mükemmel olanları da yok değildir. Bunlardan Merkel,Klencke,Wyneken,Chervin,Coen,Gutsman,Kussmaul ile Ruff'un eserleri; ilmî değer taşıma bakımından anlatmaya değer olanlar arasındadır
Bu yazıda; çok eski zamanlardan bugüne kadar, kekemeliğin tedavisi hakkında uygulanan bütün metotları tanıtmaktan ziyade, bunların en çok rağbet görenleri üzerinde kısaca durmak ve böylelikle, daha yeni zamanlarda kullanılan tedavi metotlarının en başarılı olanlarını belirtmek gayesi güdülmüştür.
1  1852 de ilk defa, Amerika da; Miss Leigh,uzmanların dikkatlerini, kekemeliğin tedavisine çekmiştir. Bu kadın: kekeme bir çocuğa bakıcılık yaparken, şu noktaya dikkat etmiş: Kekeleyerek konuşan çocuğun dili, ağız boşluğunun gerilerine doğru kaçmakta ve bazı kere de, damağına yapışmaktadır. Bu durum karşısında, kadının vardığı netice şu olmuştur: Dil, konuşurken: ağız boşluğunun gerilerine kaçmamalı; tersine olarak daima yukarı kalkmalıdır, demiş ve kekemeliğin, bu tedbirle tedavi edileceğine inanarak kendi metodunu oluşturmuş ;fakat bu metodun tekniğini, çok önemli bir sır olarak gizli tutmuştur.
Miss Leigh; bu buluşunda ve görüşünde yanılmıştır. Çünkü, hep biliriz ki, konuşmadığımız zaman dilimiz; daima ağız boşluğunun arkalarına doğru kayar. Dilin damağa yapışması da; konuşulan kelimelerin (çıkarılmak istenilen seslerin) ifadesi içindir. Fakat Miss Leigh; bu müşahedesine önem vermiş ve kekemeliğin tedavisi için, dil jimnastikleri (dil hareketleri) yaptırmakla işe başlamıştır. Bu metot, hiç, şüphesiz; didaktik ve pedagojik bir karakter taşımaktadır. Çünkü, dili ve konuşma organlarını doğru çalıştırmak suretiyle (yani, dilin hareketlerini iradenin emri altına vermekle) ; konuşma organlarının doğru hareket etmeleri de temin olunabilir. Dolayısıyla, konuşmadaki bozukluğu husule getiren dilin yanlış hareketleri düzeltilmek suretiyle ve zamanla, kekemelik de tedavi edilmiş olur.
Miss Leigh'a göre kekeme; konuşurken, dilini daimî surette kontrol etmeye çalışırsa, hiç şüphesiz; daha ağır ve dikkatle konuşmaya mecbur olacak, böyle yapa yapa, kekemeliği geçecektir.
Gizli tutmuş olmasına rağmen, Miss Leigh'in bu metodu; başkaları tarafından da öğrenilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır. Nihayet, bu metotla çalışanlar, zamanla onu; daha mükemmel bir hâle getirmişlerdir. Bunlardan, Malbuş Kardeşler, bu metodu tanıtmak ve yaymak için Avrupa'ya geçmişler ve orada, sanatlarını icraya başlamışlardır. Bu metot; Avrupa'da, az vakitte o kadar büyük bir rağbet görmüştür ki, Hollanda Hükümeti; metodun sırrını (?) çok yüksek bir fiyata satın alarak uygulanmasına yardım etmek ihtiyacını duymuştur.
Adı geçen didaktik metot, biraz daha mükemmelleştirildikten sonra kekemeliği, mekanik bazı vasıtalar kullanmak suretiyle tedavi denemeleri yapılmaya başlanmıştır. Bu tecrübelere girişenler arasında, zamanın en kabiliyetli âlimlerinden ve yazarlarından olan Klencke; kekemelerin dillerinin altına hususî surette şimşirden yapılmış hilâl şeklinde levhacıklar yerleştirerek kekemeliği tedavi denemeleri yapmıştır.
Merkel de, aynı mekanik metoda bağlı kalmış ve, kekemeliği tedavi için,kekeme çocuğun alt çene dişlerinden birine (tercihen azı dişine), balina balığının bıyıklarından yapılmış bir (çengel - halka) iliştirerek konuşturma alıştırmaları yaptırmış; böylece, başka ve yeni bir tedavi metodu bulduğunu iddia etmiştir.


İtard ve Colomba;dil çatalı adını verdiği özel bir aletle; dil üzerine baskı yapan ve, konuşurken dudakların daha geniş açılmasına yardım eden bazı maddeler ve aletler kullanarak bunlar vasıtasıyla kekemeliği tedaviye çalışmışlardır. Yeni birer keşif mahiyetinde olan ve her biri büyük bir sır ile gizli tutulan bu araç-gereçler ve değişik maddelerden yapılmış aletler; yüksek fiyatlarla satılmış ve halk, geniş ölçüde istismar edilmiştir. Nitekim, Şirman adında birisi, şimşir ağacından yapılmış hilâl şeklindeki levhaların tanesini, 1829 yılında,  Paris'te,  beş yüz  franga  satmıştır.
Pek tabiîdir ki, adları yukarda sayılan araçların hiç birisi, kekemeliği tedavide etkili bir fayda sağlayamamış ve olumlu bir sonuç vermemiştir. Fakat, bu vasıtaları kullanan kekemelerden birisinin konuşmasında muvakkat ve hafif bir iyilik eseri görülünce, bu hâl; halk arasında hemen, kullanılan metodun ve aracın etkili olduğu ve kekemeliği tedavi ettiği kanaatini uyandırmış; böylece, bu kanaat, metot ile kullanılan vasıtaya karşı rağbetin artmasına sebep olmuştur. Halbuki, konuşmadaki basit düzelme; kullanılan metot ile aletin bir eseri ve neticesi olmayıp, dil altına yerleştirilen veya azı dişlerinden birine takılan veyahut; başka bir şekilde kullanılan bazı maddelerin kekemeyi; daha yavaş, dikkat ve itina ile konuşmaya zorlamasından ileri gelmişken, bu yön anlaşılmamış; tersine olarak, metot ile aletin kerametine inanılmıştır.


Diffenbach isminde bir Alman hekim - operatör; kekemeliği tedavi çarelerini araştırırken, 1846 da, ameliyat yapmak suretiyle bu sorunu gidermenin mümkün olacağını düşünmüş ve şaşılığın ameliyatla düzeltilmesi gibi, kekemeliğin de, ameliyat yolu ile giderilebileceğini iddia etmiştir.Bu zatın yaptığı ameliyat; hastanın (kekemenin) dilini, kök tarafına rastlayan yerinden çapraz vari yarmak ve dilin köküne doğru olan köşelerini çizmekten ibaret olmuş. Vâkıâ, ameliyatı sonrası,kekemenin daha düzgün konuştuğu görülmüş.. Fakat; bu durumun sürekli olmadığı, hastanın dilindeki yaradan ve konuşma sırasında sinirlerinin gergin olmasından ve kendi ifadesine lüzumundan fazla dikkat etmesinden ileri geldiği; dildeki yaralar tamamıyla iyileşince, kekemeliğin tekrar başladığı görülmüştür. Gerek Diffenbach ve gerekse onun bu ameliyat metodunu taklit ve tatbik edenler; müspet hiçbir netice alamamışlar; tersine olarak, birçok hastalara, fayda yerine zarar vermişler; hattâ, kekemelikten daha başka sorunlara ve sakatlıklara da sebep olmuşlardır. Bu netice çok geçmeden anlaşılmış ve hekimler;    kekemeliğin, dil ameliyatı vasıtasıyla tedavisinin mümkün olmadığına inanarak bu metodu terk etmişlerdir.
Bazı hekimler, tıbbî vasıtalarla ve ilâçlarla kekemeliği tedavi denemeleri de yapmışlar; hastalarına (kekemelere), bir taraftan içilecek ilâçlar vermişler, diğer taraftan da, hastalarına ilâçlı sularla banyo yaptırmak tarzında bir tedavi metodu uygulamışlardır. Bu metodu kullananların en meşhurları Mercurialis ile Schulthess'tir.
Rosenthal isminde bir zât da, kekemeliği elektrikle tedaviye çalışmış; fakat, bu denemeden de müspet bir netice almak mümkün olamamıştır. Bunun üzerine, kekemeliğin, ameliyat yapmak, ilâç içirmek elektrik cereyanı kullanmak suretiyle tedavisine çalışan hekimler ve uzmanlar, bekledikleri neticeleri alamayınca; tekrar didaktik metotlara yani, alıştırmalarla çalışmak tarzına dönmek ihtiyacını duymuşlardır.
Bir aralık, ileri yaştaki kekemeler için; nefes alıp verme ve konuşma organları üzerinde türlü alıştırmalar yapma ve yaptırma tarzında bir tedavi metodu rağbet görmeye başlamış. (Colombat de l'Isere) adında bir başka zat, Paris'te, "Ölçü ile Okuma" adında bir okul açmış. Bu okul, az zamanda, büyük bir rağbet görmüş; daha sonraları, Klencke ve Lehwess tarafından geliştirilerek uzun zaman, kullanılan en iyi metot olarak tanınmıştır.
Bu metodun özelliği şudur: Kekemeye, öncelikle derin bir nefes aldırılır. Bu nefesi, ciğerlerinde mümkün olduğu kadar çok tutması; bundan sonra, kekemeliğin cinsine göre seçilmiş bazı kelimeleri, kısa ve daha uzun cümleleri vezinle, melodi ile yani şarkı söyler gibi okuması; okurken de, okuduğu kelimelerin veya cümlelerin anlattıkları mânalara uygun hareketler yapması istenir. Uzun müddet, hep bu tarzdaki alıştırmalarla uğraşılır.
Bu metot; o tarihe kadar kullanılanların hepsinden daha iyi netice vermiş olanıdır. Bugün bile, kekemeliği tedavide, bu metodun ıslâh edilmiş şekilleri kullanılmaktadır. Bu metodun dikkati çeken kusuru, pratik ve tekniktedir. Yani, kekemenin riayet etmeğe mecbur olduğu bu tarzdaki çalışma müddeti (kurs devresi) bitince ve kekeme kendi hâline bırakılınca, etrafındakilerden utandığı için alıştığı tarzda ve ölçüye göre konuşmaya devam etmemesidir. Eğer alıştığı tarza devam etmesi için gereken tedbirler alınmış ve, kekemeye; böyle bir iradî gayret sarf etme alışkanlığı kazandırılmış olsaydı, bu
metot; belki daha iyi neticeler verebilirdi. Böyle yapılmadığı içindir ki, bir müddet sonra, kekemenin; tekrar eski kekeleme durumuna geri döndüğü görülmüş; metodun. başarısızlığına karar verilmiştir.Buna rağmen,olumlu neticeler almak ümidiyle birçok kimseler, bu metodu benimsemişler; onu geliştirmeye çalışmışlar ve daha ilmi bir mahiyet vermek suretiyle uygulamaya devam etmişlerdir.Zamanla çalışmalarından daha tatmin edici neticeler almaya başlamışlardır.
Bu metodun bir başka versiyonu da uzatarak konuşma tekniğidir.Metot;ağızdan çıkan ilk kelimenin ilk hecesinin ilk sesli harfinin uzatılarak söylenmesi esasına dayanır.örnek: Merhaba sözcüğünü ele alalım.Bu sözcük 3 heceden oluşuyor mer-ha-ba ilk hece mer. ilk hecenin sesli harfi e işte bu teknikte e sesi uzatılıyor.meeeeerhaba gibi söyleniyor.Beeeeenim adım. Neeeeerelisin. Buuuuuuunun fiyatı nedir? Bu metodun sakıncası ise her yerde böyle uzatarak konuşulamamasıdır.Kekeme böyle konuşmaya utanmaktadır.Şu anda Türkiye de bir çok merkezde bu metot uygulanmaktadır.
Böylece, mahiyeti ve tedavi tarzı henüz tamamıyla aydınlanmış olmamakla beraber, yapılan bütün denemeler; kekemeliğin, tedavisi mümkün bir sorun olduğu kanaatinin oluşmasına yardım etmiştir.